7 Mart 2016 Pazartesi

Banklı Mevsim - Kuş Cennetindeki Kadın'a -

zülkarneyn'in ellerine bırakılan taş bağrına basılmıştı aslında... çözemediği taşın ağırca hafifliği yolunu hızır'a çıkarmıştı. 

bazen yolların kesişme noktaları evdeki hesapla uyuşmaz ya da yola çıktıklarının kaybını hikâyelerin akışında kaybedip yitiriyorlar.

küçükken çok inanmışızdır çok istersek olacağına dair varoluşsal bir duaya. şimdilerde cemiyetsizlik diye kılıflanan toplum içinde ahmakça felsefe yapma zevkinden öte olmasa da. 
artık size dair kötü sözleri, kötü anları sayıklamıyorum... aksine bolca gülüştüğümüz, saçmaladığımız ama biz olduğumuz anıları taşıyorum ceplerimde.. sizi bağışladım, bağışlandım mı bilmiyorum? aslına bakarsanız pek de ilgilenmiyorum bağışın karşıdaki sevabıyla.

"sen olmayınca" yerine "ya varsındır ya da yok" demeyi tercih ettiğimden ötürü belki de fazla kayıplarımın karabiber oranı. 

banka oturma, kitaplanma ve sigaralanma zamanı gelmiş. mevsim banklı bahar, zaman nabız hissedişi tadında. yeni geldim ben aslında, fazlaca bir beklentim olmaz, geri dönmek istemem sadece.. nedense hep de geri gönderilmeye mecbur bırakılmışımdır. aranıza eskiden katılanlardanım ben... 

"ya sonrası" yolunu unuttuğumuz içindir mahallemizi terk edişin kolaylığı... birbirimizden kalan kaç cümledir? ben oturup hesaplamadım, ama kahkalarının yüksek tonajını çınlatan bu kulaklarımı susturamadığıma göre sesinin bana vermiş olduğu kelamları da unutmamışımdır, değil mi?

senden kalan bende...

benden kalan?

piyano resitalleri dinleyesim var... sonra zaman yollarında bir anda ruhum siyah bir arabanın ön koltuğunda beliriyor. yolumuz bir patika, biraz çamurlusundan... uzak bir köye tırmanırken dinlediğimiz opera o vakitlerde kadınlığımızı çınlatıyordu değil mi kuş cennetinden gelen kadın?

sahi kuş diyarı nasıl?

kendimden bir yol çiziyorum ben şimdilerde... sen yuva çatıyorsun... 

şunu öğrendim bir de; yanlış yaptıysam öğrenmek içindi... 

sorularım yok artık etrafımda... cevaplarım kendime veriliyor, inan başkasına değil... şarabın bir yudumuna bile değmiyor artık dudaklarım... öyle zor ki ayık kafayla tartıp biçmek... hikâyem devam ediyor ama inandırıcı kuş omuzumda yer almıyor... 

şimdi açıklayabilirim zülkarneyn'in ellerine bırakılan taşın ağırlığını: hızır'la aralarındaki bağın ağırlığıydı. hızır biliyordu ama zülkarneyn çözemiyordu...

akılla değil, kalple...
hırsla değil, şefkatle...
acıyla değil, buruklukla... 

devamı yok... her şey avuçlarının içinde...

hoşgeldin hoşçakallı... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder