28 Temmuz 2015 Salı

Evlik Masal

Ben hep bu muydum?
Huzurun bekçisi olur muydum?
Meleğin izdüşümü ile uyuyabilecek miydim?
Geçmez dediğim şeyler geçecek miydi?
Masal masallanacak mıydı?
Bir bezle temizlenen mutfak dolaplarıyla sokaklarım temizlenecek miydi?

Evet, ben hep buydum...
Vazgeçmek bizde mümkün değil, evin salonuna dizilen koltukların misafir isteği kadar evcil bir evcilik... Evlik bir masal...

Uyan artık yıllık uykulardan...
Daktilo sesi kadar tuşlu harflerle kazıyorum beklemekle geçmeyen sızıyı...

Dayan gövdem çaresiz değilsin artık... Ben benliğimi aynı adresin aynı köşe başında buldum...

İçe ayna tut ve yürü...
Adımlar tık tık tıııııık... Kalple eş atışlı...

Kahveler kırılan şekerlikle daha bir tatlı... Camlar kırıldı, nazar saklandığı yerde sobelendi... Batıllar kader kısmet diye köşelerinde keyiflendi...

Kalkma vakti, çaylı yumurtalı sofralar vakti... Kahve altı çaycılık bardakların sıcak baharlarında... Sonsuz değil, yazılı... Kaderin kısmet sokağı...

23 Temmuz 2015 Perşembe

Hesapsız Pusula(m)!

Saçlarınla yıkamaktı yüzünü...

Uyku beni saklamıyor diğerleri gibi. Evet, gece ele vermiyor halimi. Annem, babam bilmez beni. Beni kim bilir? Benim halimi sana sindirerek sorsunlar istiyorum.

Çok mu şey istiyorum?

Korkularım var yitip gitmelere karşın... Zor geldim, kolay gitmek istemiyorum.

Güzel adam büyü benimle!

Hayata sarmaş dolaş olacaksak seninle olalım, hemhal halimiz kollarımızın giriftliğinde sorgulansın...
İzin ver küçüleyim, izin ver büyüteyim... Her daim anneliğe mahkûm kılınmış ruhum seninle çocuklaşsın istiyorum çok mu?

Bir yol var mı ölümden kaçabildiğimiz, peki aşktan neden kaçalım?
Kim anlar bizi? - Bırak anlamasınlar. Bizi acımadan kör bıçaklarla budayabiliyorken bir de biz kuşanmayalım çakıları yine dizlerimize karşın...

Söz konusu sensen; ellerim pamuk, omuzlarım sünger, saçlarım şelale... Arınıp akıtıyorum tüm kirleri bedenimden. Ya sen? Güçlü ol, benimle güçlü ol... Sunağın da adağın da kurbanın da ben olayım!

İmkânsızların imkânları da var! Bunu öğren! Saçlarımı diğerlerinin makasllarıyla budama... Beni sevmekliğin, senin sevenin köklerinde tırnaklansın...

İnancımız, taş dimağların asla mutmain olamayan kalplerinin hesap makinasında toplanıp bölünmesin... Vitrinlerdeki indirimler onların hayat etiketine yapışmışsa mahkûm biz olmayalım! 

Her şey imkân dahilinde, harici bellekler dahili numaraların sınırlarında...

Bir farkındalığın farkının toplamının ikiyle çarpılıp dörde bölünmesinden elde edilen beklemekliğin doğurduğu bulmaklığın çocuklarıyız!

Ödünç aldıysak can denilen hayatı, aşk artık boynumuzun borcu... Bırak, yıkasın bambaşka bir şehir bizim tenimizdeki çıplaklığı.

Terin temizleyici olduğunu nasıl öğrendiysem seninle, inancın kuvvetini de öğren benimle...

Yollarımız yürümeli, kaderimiz yaşamalı, biz masumluğun gardiyanlığı...

Hesapsız pusula(m)!
Ses ver olduğum yollara... 

18 Temmuz 2015 Cumartesi

Çalgılı Çengi

Haykırmanın eşiğindeyim bu gece! Gecenin lacivertini inadına aydınlatan sokak lambalarının yürekleri pır pır sevmelerde...

Dönüşlü yolların varlığı asfalt boşluklarına sinse de serin gece sırtımı üşütmekte... Hiçbir şeyin adını ya da tadını sormayasım var!

Yorgunuz nihayetinde, azıcık soluklanalım tenin terinde... Sonra beni bitir istersen!?

Karşımda ışıklı şehir ve inadına kararan balkon... Kulağımda "hoşgeldin"in rahvan adımları...

Kutu açıldıysa her şey söylenecekti elbet... Ben hallettim hesapları sen de bitir!

Bu gece ellerim derilerini dökmekte, yüzüklerimin altı nemli, gerisi kuru...

Çok zaman, az zamanın dilimliğinde kıyas götürmezken kiraz sapı akarsu giderinde yıkanmakta...

Ati mazinin imzasını karalarken noterler yürürlükte değil!

Naz niyaz kaidelerin yasaları sökük kazak tadında iken gömleğin laciverti pembeli anne kucağında parlamakta! İşte güzel, orada güzel; masum, orada masum...

Genişleyen çağın büzülen ellerinde dirilik kazanmışken varış çizgisi köprülerini kurmakta!

Dokuz sekizliği hüzne fon yaptığında ironinin ağababasını yaşarsan, şefkatin melodisini hicazda bulabilirsin!

Efkârın dumanı ocağımızın bilekleri... Sakın dokunma!

Darılmasın hiç kimse, sustum ben artık en çok içime... İçimde çalan kürdilihicazkâr ise susmasın inadına!

Gece, bu gece, fenaca oynak! Bariyerler, engelsiz yol istemekte... Yani her şey aksinin akışında...

Kavuşmanın ilmi dönüş yolunun ellerinde. Ah'lı yollar, vah'lı dizlerin kurbanı!

Hiçkimse hiçkimsede kalmazken sensizlik haramlı lokmalarda!

Sen bu çölün vahasının sakasısın! Tütecek ocak bizim avuçlarımızda. Öpüşlerimizin renginde âlem-i mahlukât!

Şeref tam da zihnimizde...
Bilincimizin altı temizlikte...
Kalp ameliyatta...
Tamponlar dikişte...
Ve sen benim topraklarımda!

Nadas yokluğun bahçesinde, varlık dizlerimizin bağlarında!

Gönlümü doldur ve iğne ucu kadar bile boşluk bırakma. Susuşum ol, sustur! Yaşamım ol, öldür!

Ve dirimim ol, çoğalt!
Doğumum ol, yaşa!
Benim ol, seni de doğurayım çocuklarını da... Kadın olayım, anne doğayım!!!

13 Temmuz 2015 Pazartesi

Aramaklı "Bulma"ca

Bekledim zamanın kıyımını içerek cam bir bardaktan. Görünmesini istemem, haklı bir sebebe sığınmanın yolları kesiştirme çabasından başka bir şey değildi.

"Bitiş çizgisi var mıdır?" diye sordukça bittim. Şimdi seninle bitmenin hazzı var oluşun kurnasında.

Ah, hoşgeldin sevdiğim. Çok zaman oldu beklediğim.

Önüm, arkam, başlangıcım, sonum senin ellerinin başladığı yerde.

Sıfatlar, isimleri nitelemiyor artık. Ruhumun tamlayanları olan sıfatlar, isim ve fiil kisvesinde olsa da eylem eylemliğinden isimleşiyor!

Yani teslimiyetimi yaşıyorum!

Şimdi bir yol bulup bizi doğursun hayat. Sen ve ben'den çıkan biz'i çaydanlık sıcaklığı buharıyla pişirsin.

Mutluluğun satırları vardır. İddiamdan vurgun bir kadın olarak iddiam budur!

Kalbim sözlü, parmaklarım çiftli, kollarım gül yumuşaklığında...

Makası biledikçe pamuklara sarılası bir adam var! Uykuların tik taklarında omuz veren yâr mevcut! Hepsi heybemde, ben yolların bulmaklık şeridinden beklemekliği sollayan turuncu vosvos...
Kulaklarımda güzü yollayan, baharı karşılayan tınılar...

Sende ne varsa sûreti aşk!

Ömürgeçmez sevdalar taş plaklarda... Kucağım şenlikli, dileklerim ırmak sularında...
Hasır bir ipin ucunda sallanan beklemeklik ve bulmalık sevda!

Turnaların nereye uçtukları, bu da geçerli sevdaları, eksikli davaları, dönen gökyüzünü, silinen yıldızları, gecenin lacivertini, güneşin turuncusunu, kağıtların şiirlerini, şiirlerin hazzını, siyahın aydınlığını, tamlığın tabiatını içiyorum artık sevda sırmalı bir tastan. Görünmesi önemli olan değil, hissedilmesi yaşanılası!

Ah, uçtu kelebekler, karın boşlukları havalandı, dudaklar uyuştu ve umut, işçi tulumundan sıyrılıp rüzgâr uçuran eteklerin altına girdi. 

Şimdi her şey istediğini yapabilir! Çünkü bu bir aramak ve bulmak meselesidir! 
Mesel meselendiyse, her şey özgürlüğe sığınmalı!

Aşklamalı bir selâmatle, "hoşgelişler"e selâm olsun!