22 Nisan 2016 Cuma

Hardal Sarısı

Yazıya kırıldı kalemim...

Tuz saçıldı her bir yana. Parmağımı ıslatıp ıslatıp topladım, ucu kırılmış tabağa. 

Ayak izlerinin sargısı çabuk çözüldü, lakin belleğin çabuk unuttukları kana susamıştı. Geçmiş zamanın andı donuk bakışların gerçekliğinde emekledi.

Kaldırımlardan kovulmuş kadın sıcaklığı, yolların asfaltında yumuşamıştı. 

Gelecek zamanlı düşler çatıyorum şu kapladığım dünya bezinde. Yamaları yamalayıp kurdelelerle süslemeye çabaladıkça dikiş tutmaz iğne uçları, tenimde batık uçların kan pıhtıları suda çözünür bazlıydı.

İki memesinden ağu damlayan, anne olmayan kadın ölgünlüğü akşam güneşi doğduğunda zamanlaşmıştı. 

Beynin kıvrımlarından kovmaya çalıştığımız tüm karınca duaları beddua olarak çarptı suratımızın vuslatına.

Beyin inledi kalbe, kalp sustu gözlere, kirpikler yağdırdı zavallılığı dillere...

Saat yediydi...

Sular dinmişti...

Sesler ölmüştü...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder