26 Nisan 2016 Salı

Puslu Poyraz

geç kalmış şermin'in yeri dedi bir kadın bense erken gelememiş beyoğlu diyorum.

hayat beklenmiyor; ama gardan kalkmış ve ne zaman geleceği bilinmeyen trenler bekleniyor.

albaylarla konuşanlardan, akıl hastanesinde tutulan günlüklerin kilitlerinden, kağıdı kesemeyen taş makasların körlüğünden boşandım ben bu sabah.

mesela söz olup azalan dertler yapsınlar, kadınlarsa saçlarının ilmiklerine taksınlar... sesim çıkmaz bu eylemekliğe...

ben beklemekteyim, kim gelecekse kayıklarımın gün batımına. çünkü dumanı bol günlerin geceleri bekleyen ferahlı nefesleri, akşam vakitlerinde daralıp boğulurlar.

benim tek gördüğüm her köşede yeniden aşk ve küçüklü kadınların küçüklü erkeklerle dansı... büyükleri de cep boyutunun pratikliğinde, pragmatik sevdaların tek atımlı kurşunlarının namlusunda.

Ve zamanın bu diliminde:

kendini ötekiyle barıştırmak zorunluluğunun mecburi istikametinin patikasında zincirli bir tamlamanın tam ortasında bulmak.

puslu poyraz eserse beyin açıklarında, göz limanının fırtınası kopuyor kızıl bölgelerde.

puslu poyraz, bir ütopyanın fotoromanı. resimlerin tepedeki evin bayrak direklerinde kurutulma ısısında rüzgarda dalgalanışı.

ve biraz kendiyle biraz senle salınışı...

zaman, bölümlerin meftunu olmuşsa, günlerin kaybı elektrik direklerinin tepesinde...

halbuki ucuz roman deyimi, pahalı paraların kıyımında.

"hayat 7 sinemalarda" diye seslenen küçük adam, bu dünyanın sevgilisi...

dünü gömen parmaklıksa bu sabah pencerede güneşi beklemekte.

bense fırtınalı bir gecenin ağaran göğünü...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder