9 Nisan 2015 Perşembe

Yaz Kâtip Bartleby: Dava Ha Düştü Ha Düşecek



Kâtip Bartleby’nin hikâyesini biliyor musun? Hani umutsuz mektuplarla uğraşan, sonu da o mektuplardan farksız olan Bartleby. Zavallı Bartleby. Seçimlerin değil, tercihlerin adamı Bartleby.
Sahipsiz mektuplar… yazıldıkları zamanda umut taşıyan, ama sahiplerine ulaşamadıkları dakikalardan itibaren sararıp solan ve sonunda yokluğa karışan mektuplar…
ABD Posta Hizmetleri 1825 yılında “Sahipsiz Mektuplar Bürosu” kuruyor ve oranın başına memurlar dikiyor. Mektupların içindeki değerli eşyalar alındıktan sonra mektuplar yakılarak yok ediliyor. Bizim ülkede böyle bir hizmet var mı? PTT’de kalan, geri dönen, sahiplenilmeyen mektuplar ne yapılıyor acaba? Bir kağıt tepeciği halini aldıktan ve resmi süre dolduktan sonra çok çok çöpü boyluyordur ne olacak.
“Sahipsiz Mektuplar Bürosu”nda çalışan memurun / memurların kaderini bir düşünsene? Umutsuzlukla iç içe yaşamak. Umutsuzluğun bekçiliğini yapmak. Umutsuzluk üzerinden kazanılan para…
Sahipsiz bir mektuptan çıkan yüzük mesela. Kim bilir sahibi nerelerde ya da hangi toprak altında çürümede. Ya da bir anahtar… Hangi eve sahip, ev kaçıncı katta, güneş alıyor mu, tozlu mu, örümcekler mi yaşıyor bir zamanlar umutlu şimdilerde sahipsiz evde? Ne çok merak konusu ve belirsizlik alâmeti.
Belirsizlik en kesif en kara acıdır şu hayatta. Sınırlarını bildiğin bir şeye katlanırsın; çünkü sonunu görürsün. Ya sonunu bilmediğin ne olacağını bilmediğin bir vak’ayla (vak’a oldun! A4 kâğıtlarına dikte edilmiş bir vak’a misali soğuk ve acımasız, ruhsuz…) nasıl başa çıkarsın? Çıkabilir misin? Aklından ve ruhundan bir şeyler eksilmeden karşısında yek pâre kalabilir misin? Böyle bir şey mümkün değil.
Bir bak kendine yek pâre misin, bir bakayım kendime yek pâre miyim?
Aman bunlar da nereden çıktı şimdi, sabırsız yürek yine geçti tuşların başına. Karaladı böylesine saçmalıkları.
Boşver bugün nöbetin son günü… Ben de sahipsiz mektupların değil, ama koskoca ruhu olmayan bir binanın, kurumsallaşamamanın ve ideallerin / aşkların / hayata dair temaların çürütüldüğü, sürgün şehrin bekçiliğini yapıyorum ne farkım var Bartleby’dan?
“Allah sonumuzu benzetmesin” derler… Hep derler zaten…

11 Ağustos 2014

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder