16 Haziran 2015 Salı

Beyaz Elbiseli Manifesto

Hisler, kanım, hisler altıncı ayın altısı gibi bazen hiç sekmez. Suyun üzerinde seken taş, taşlığından; su suluğundan bir şey kaybetmediği gibi hisler de hisliğinden bir şey kaybetmez zaman makinası içinde.

Unutmamak nihayi. En görünür yerinden katladım seni çizgili olmasa da sarı sayfalara kitledim talihini...Aklım kitlense de mumumun fitili erimedi. Sormadan ilerlersek cevapların kaderi kederimizin sancısını dindirir...

Mefhumlar iki ihtimalli olsa da fincanımız bir olunca telvemiz temiz ve şekilli...

Birlik, dirsek çürütmece yazgılı...

Kilidin elimde desem sana? Şaşırma, sen verdin kitap sayfalarında...
Ve ben aldım yine senden anahtarımı taktığım parmaklarından... 

Velhâsılıkelâm ben çok değiştim bu dört koca kayıplı senede annem... "Sen iyiysen, ben de iyiyim" dediğinde gönlümün bam teli inceldi bu akşamüstü... Ahh, benim uçurum çiçekli, kısa saçlı, kalem yüzlü annem... Aslında en çok sana sığınmam var, senin de benden çok yargıların..

Gökteki yıldızın şirazesi kaymış, dileği sabitmiş meğer...

Yanaklarım okşandıkça yanaklığımdan, saçlarım peruklaştıkça düzlüğünden geçer oldum da kıyımı hep ruhumun merdiven altlarına gizledim...

O'ndan sonra fark etmeden kıvırcıklar biriktirmeye başladım... Sarıların Hakan'ı, karaların Betül'ü... Biri sözlerime değdi, diğeri telveme... Beyaz fincana konan parmaktaki kara telve yine yolları bir kıldı...

Nihayetinde sesim yetişmiyor, bakışlarım karşılanmıyor, ellerimin nemi silinmiyor...

Ben bekliyorum da gelen giden kalmıyor ceplerimde...
Dualarım dualanmıyor, tırnaklarım kırıklanıyor, saçlarım uzamıyor... 

Ve gözlerim en çok yuvalarında küçülüyor...

Ve soruyorum: Nereye uçar turnalar?

Başımda göğün yakıcı ateşi, ayaklarımda toprağın teskinliği...

Ve ben bulutlarımı topladım, rüzgârı sırtladım, şimdi mataralı bir ezgide secde etmekteyim...   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder