22 Haziran 2015 Pazartesi

İddianâmeli Vasiyet

Kalbe damıtılmak yazgıysa, yazgıları sökmek insanlıktır...
Dikişli bir yorgan yüzü olan delilik, düğme iliklerine sinmiş bir hayat kırıntısı ise, akıllı olmak küçüklükteki gofret kokan bakkal raflarındadır...

Aşkın aşklama, balığın balıklama, suyun yağdanlık olduğu şu devirde kedilerin artık bir bardak su avcılığında olması yâdlara normal ötesi gelmemeli...

Güzelim harflerin renkleri ego dişlisinde öğütülürken içilen çaylar boğazda yağlı urgan kayganlığında yudumlanır... Bir çaydanlık çay ile yazılan şiirler, iki çarpı 365 günlük bir hesapta kalmıştır. Bundan ne adam utanır ne de kadın artık tonlar...
Yaşar, yaşar da tecrübe hamuruna cıvıklığı önlemek için biraz daha sabır ekleriz...

Hayaller, düşlerin gecesinde yolunu kaybetmişken, gerçekler hayallerle perdelenir... Dört kollu ego, dik bir dağın pes yamacında kaderini beklerken mağrur bakışlarını merakla aşağı diker...

"Beni siz delirttiniz" kelâmı, ruhtaki eksik çiviye çakılan çekiç darbesinden başka bir şey değildir, gözler zaten körebe karanlığında...

Dillere düşsek rezillik ayyuka çıksa, çamur daha kolay kuruyup elden koldan yağmurla belki de akıp gidecek. Lâkin sanki susmaya yemin tutmuş diller, inatla kilit üstüne kilit takmakta, yedi kapılı zindanlar içinde zehri çoğaltmakta...

Her yazın başlangıcı bana hep ağır gelir, kışlık birikimlerimi soyunup okşayışım ve japongülü kıvamına getirip solmaya bırakışım sanki talihimdir ve bu talih ne kör ne de karadır. Sadece fazlaca sabırlı ve üşümelidir... Her yaz başladığında yavaş yavaş ağırların çektiği sahnelerim fetret devrindedir. Ve ben her yaz bitişi bir kez daha sana dönme temayülü içinde olsam da artık şeytanın bacağını un ufak ettiğimden bu da mümkünlük sınırlarında değildir...

Ülkemdeki masalcılara ve falcılara azadlık bir hak tanıdığımdan beri gelecek günler artık benim için de ütopik bir gerçek kisvesindedir...

Bugün hudutlar yağmurlu, yarın bilmem ki güneşli, öbür gün belki karlı; ama elbet yıldızlı...

Evet, ben, yaşıyorum. Dilimi hadım etseniz de kalemim diri...

Evet, ben, yaşıyorum; kaldırım taşı misali değil, güneş taşıyan bulutlar temsili...

Çatılar, ince sağnaklı ıslansa da gök kuru, yeryüzü sakin ve kalemim tütmeli...

Nasıl içindekini kaynata kaynata dünya katılaştıysa ben de tüte tüte var oluşumu kutsayacak ve ruhuma şükürlük secdeler bulacağım...

Nihayetinde pazara çıkmış iplikler sökülecek ve beni unutmaya çalışan dimağlar unutulacaktır!

Size vaziyetim: Beni unutmalı bir vazoya ekmeyin, toprağım beslemeli, dallarım sarmaşık sıcaklığındadır... Kaybınız acı, unutkanlığınız yavan kalacaktır...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder